Bu sessiz evde şaşırtıcı hiçbir şey olmamalı, burada derin bir felaket yok.
Orta halli bir gazeteci olan Roger, eşinin vefatından sonra üç kızıyla baş başa kalmıştır. En büyük kızı Edith evlidir, geleneklere son derece bağlı biridir; ikinci kızı Deborah ise idealist, rasyonel bir öğretmendir, yoksul öğrencilere yardım etmek için çırpınır durur; en küçükleri Laura ise hedonist bir kızdır, pek bir şeyi umursamaz.
Roger kızlarının yanında olmak için ne kadar uğraşırsa onlardan o kadar uzaklaştığını hisseder. Yaşanan hayal kırıklıklarının üstüne bir de I. Dünya Savaşı patlayınca işler hepten karışır. Sadece Roger’ın ailesi değil, Amerika, Avrupa, hatta tüm dünya parçalanmaya başlar.
Poole bu romanında aile kavramını çok yönlü olarak tartışmaya açar. Belli bir noktadan sonra herkesin kafasında farklı bir aile tanımı belirir; aile bazen anne-baba ve çocuklardan oluşur, bazen yardıma muhtaç insanlardan, bazen bir ülkeden, bazen de bütün bir dünyadan.
1917 yılında yazılan Roger’ın Ailesi, 1918’de Pulitzer Ödülü’ne layık görülür. Üstelik bu ilk Pulitzer’dir. 20. yüzyılın başındaki dünyanın, Amerika’nın bir fotoğrafını çeken Poole, farklı görüşlere sahip kız kardeşler üzerinden kadın meselesini de irdeler.