Plazayı nasıl dev hayal ettiysem ofisim 45.000 feet'te. Sürekli insanları; oksijen maskelerini önce kendilerine takmaları gerektiğine sonra da tavuk kalmadığına - hayır beyefendi hiç kalmadı business'a bakamam onlar altına sarılı karides falan yiyor zaten - ikna etmeye çalışıyorum. Ayaklarımda derman kalmadı; ama topuzu sabitlediğim firketelerle sağlam bina temeli atılır. Evi de tutmuşum havalimanına yakın olsun; ama kirası az olsun diye Halkalı'da. Resmen İstanbul'a değil Edirne'ye taşınmışım haberim yok. Zaten hayatım uçuşlar ve ev arasında ayağımı yere bastığım zamana şükretmekle geçiyor. Haliyle pırlantayı alacak adamı bulmak yerine uçağın kapısında daha 'Hoş geldiniz' dememle yastık isteyen yolcuyu arıyorum.
Yogayı bağdaş kurmak zanneden neşter müptelalarının yanında organik tarım ürünü gibi duran kelle paça için yüksek çözünürlüklü adonisleri elinin tersiyle iten 30'dan sonra kesin CEO'yum diye İstanbul'a taşınıp kabin memuru olan Lara'nın hikayesi...
Her bölümünde avuçla antidepresan içmişsiniz gibi bir etki yaratacak