“Varlık bezmi O’nun nazının şehididir.”
Yirminci yüzyılın en önemli mütefekkirlerinden, edebiyatçılarından ve siyasetçilerinden “Allâme” unvanlı Muhammed İkbal, Şark’tan Haber’in Tûr Lalesi kısmında böyle anlatır insan ve kâinat tasavvurunu. Eserleri Urdu ve Fars edebiyatının en yetkin örnekleri arasında yer alan İkbal, Şark’tan Haber’de, asıl hikmetin aşk ve muhabbet olmasını merkeze alarak naz-niyaz bağlamında insan-ı kâmilliğin çeşitli veçhelerini beyit ve rubaîleriyle, kaleminden birer inci gibi döküyor.
“Bülbüllerin Hakîmi” ya da “Hakîmlerin Bülbülü” olarak anılan İkbal’in gerek Batılı şairlerin ve filozofların düşüncelerini veciz beyitlerle özetlediği gerekse Milletler Cemiyeti gibi, dönemin gelecek nesillere miras kalacak yapılarını öz ve derin kelâmıyla ele alarak hem bireyin hem toplumun Allah ile olan ve olması gereken rabıtasına tasavvufî irfan ekseninde baktığı bu eserindeki mazmunlarla, destanlarla ve efsanevî karakterlerle kurulan örneklemeler, insandan yola çıkarak onun içinde coşup taşan Aşk’ın bir ırmak gibi çağladığının göstergesi.
Milletler bağlamında da “birlik” fikrini savunan, Hint Müslümanları ile diğer Müslüman halkların savaş dönemi emperyalizm mücadelesine bîgâne kalmayarak özellikle Türk direnişini takdire şayan bulan; düşüncesini, içinde taşıdığı coşkun ilâhî aşk neşvesi ve örnek aldığı isimlerin tasavvurları, özellikle mürşidi gibi gördüğü Hz. Mevlânâ’nın aşk ile insana ve kâinata bakışı bağlamında şekillendiren İkbal, İslam ve İslam tasavvufunu eksene alarak Batı felsefesi ile pozitivizmini akıcı, duru ve derinlik dolu latif edebî dili ile eleştiriyor. İnsanın kendi farkındalığını sağlayabilmesi ve bu aşk dolu iklimde kendini bulabilmesi ihtiyacı, onun dizelerinde bir haykırışa dönüşüyor.
Ali Nihat Tarlan’ın, Peyâm-ı Maşrık ve Zebûr-ı Acem isimli çalışmaları Şark’tan Haber adı altında neşrederek Türkçeye kazandırdığı bu eser, yeni İkbal okuyucularının da bir farkındalık ve irfan dünyasına adım atmalarını sağlayacak.