“Aşk, nereden eseceği belli olmayan bir rüzgârdı. O rüzgâr
bir serçeye doğru esti ve serçe dala konmuştu. Kim bilebilirdi
ki o
dalın, onun yuvası olacağını…”
Ağacın gölgesine oturdular ve birbirine bakmaya başlamışlardı.
Ağaca konan serçenin sesiyle ikisi de başlarını havaya
kaldırdılar. Serçenin hareketlerini seyrettiklerinde Serdar, başını
eğip serçeye bakan Sultan’ı izlemeye başladı.
— Sen bir serçesin ve ben de tutunacak dalınım. Sen ne
zaman zor durumda kalırsan hep bana tutun ve o güzel
sesinle konuş çünkü serçe hep ağacın dalına konup ötüyorsa
sen de bana gel, hep o güzel sesinle konuş.
— Aslında tutunacak dalım hep yanımdaymış, ben o dalı
uçarken görememişim. Zaman geçtikçe dalı gördüm ama
ona konmaya cesaret edemedim. Bir rüzgâr esti, ağacın
yaprakları oynarken fark ettim dalın güzelliğini ve ona
kondum. Evet, şimdi ben o dala kondum.
— Seni seviyorum!
— Seni seviyorum!..