“Yüce Allah’a yemin ederim ki, bana yüklediğiniz bu görevi istemedim ve sizinle bu kutlu ayaklanmayı yaptığımızda aklımdan kralınız olmak geçmiyordu.”
Kral (Şerif) Hüseyin
1916 yılının sonbaharında, Arapların Kralı unvanını alan Şerif Hüseyin biat töreninde bu sözleri söylemişti. Osmanlı’nın cihat ilanına destek vermediği ve isyan başlattığı için hain, Arapları bir araya getirerek bağımsızlıklarını tesis ettiği için millî kahraman olarak görülüyordu. Peki, bu konuma nasıl gelmişti? Deneyimleri onu hangi yollarla bu noktaya taşımıştı?
Mekke şerifliği görevini almadan önce uzun süre İstanbul’da ikamet eden Hüseyin bin Ali, Osmanlı hükûmetinin reflekslerini biliyor, Osmanlı bürokratik aklının nasıl tepki verebileceğini kestirebiliyordu. Bu sebeple gerek isyandan evvel gerekse isyan sırasında hep bir adım önde oldu ve İngilizlerle anlaşana kadar ikircikli bir üslup benimseyerek Osmanlı’nın, durumunu fark etmesinin önüne geçti. İşte bu kitap, Şerif Hüseyin’in Osmanlı’yla ilişkilerini muhtelif vasıtalarla yapılan yazışmalar üzerinden inceliyor, bazen çelişkili ifadeleri bazen de hatıralarda yapılan akıl oyunlarını ortaya koyuyor.
Türk-Arap ilişkilerine yepyeni bir pencereden bakan bu kitap, ilişkilerin kardeşlik ve hıyanet kadar keskin kavramlarla açıklanamayacağını ortaya koyuyor.