Osmanlı tasavvufunun 15. ve 16. asırlar arasındaki en büyük mektebi olan ve kırktan fazla kolu ile bütün Osmanlı coğrafyasına yayılan Halvetiyye’nin ilk merkezi Bakü, Pir-i Sânisi ise Seyyid Yahyâ Şirvanî Hazretleri idi. Anadolu’dan akın akın Seyyid Yahyâ’nın hankâhına gelen Hakk ve hakikat âşıkları, buradan aldıkları ilim ve irfanı, yeni bir Yesevî ruhu ile yıllar boyu Anadolu’ya taşıdılar. Edebî ve tasavvufî kültürümüzün şaheserlerinden Şifaü’l-Esrar’ın yolculuğu işte böyle başladı.
Aldatmayan saf hakikatten bahseden Şifaü’l-Esrar, ruhumuzu, kalbimizi ve düşüncemizi temizleme, arıtma ve arındırma yollarını gösterir; beşeriyete kurtuluş müjdeleri gönderir. Ruh medeniyetimizin manevî şifreleri onun satırlarında gizlidir, oradan sadırlara akar. Manevî bir yol haritası teşkil eden bu eser, Kur’ân-ı Kerîm'in ve Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) nurlu yolunda dosdoğru giderek İmam Buharî’den İmam Ebu Hanife’ye, Hz. Ali’den İmam Câfer-i Sadık’a, Nizâmî-i Gencevî’den Hz. Mevlânâ’ya, Ahmed Yesevî’den Yûnus Emre’ye, Sühreverdî’den Şems-i Tebrizî’ye uzanan sağlam ve sahih bir medeniyet dünyasını resmeder.
Aşk, perdeyi yırtmak, sırları açmaktır.
Aşk, âşığı öldüren derttir ancak âşık bununla iftihar eder.
Aşk, hastalıktır ve onun devası kendisindedir.
Aşk, şaraptır. Mecnunlar onu sevgi kadehi ile içerler de sonra köyler ve şehirler onlara dar gelir.
Aşk, muhabbetin en son derecesidir.
Şifaü'l-Esrar'ın Prof. Dr. Mehmet Rıhtım tarafından özenle yayına hazırlanmış baskısını okurun istifadesine sunuyoruz.