Eylül bir hazan yangınıdır.
Onu yaprak yaprak dökerek rüzgâra savurup karakışa bırakan; kör bakışlara sıkışmış zihinlerden yağan cehennem yağmurudur sanki.
Kendisi olmaktan koparılmaya çalışılan bir çiçektir Eylül. Altın bezeli inci dizili vazolarda yaşatmak için varlığının yegâne tescili olan özünü toprağından ayırıp kökünü dışarıda bırakmaktır istenen. Bir ağacın köklerinden sökülüşü gibi narin ruhundan koparılmak istenirken kalbinin göğüs kafesinden ayrılışı da artık önemsizdir. Ama işte kalp bu! Kalpsize dahi kalbi kulp edip takarlar.
Eylül yüzünü döker güzlere. Nevbahar ne zaman gelir bilinmez. Uzanan elleri tutamayınca yazlara yazılamaz çiçeklerle bezenemez Eylül. Ömür denilen uzun yolda altın gibi kalbi olanlar altına bulanmış hayatları ağırlayamaz. Sevmek koca bir hiçse sevilmek de koca bir hiçtir! Son adını sonbahara yazmış olanın ön adıdır. Yüreği çöl olanların toprağından kervanlar geçer. Ey lâl olmuş yürekler Eylüller size kanatlarında umut taşıyan kuşlarla yazları sunmaz. Biline...
Son bahara düşerken son sayfalara ulaşır mı seven yürekler? Ya kısmet! Kitabı"ndaydı.