Son yıllarda geleneksel tarihyazımı anlatılarından farklılaşan çalışmalar ile Tanzimat dönemi bir anlamda yeniden ele alınıyor. Bu yeni çalışmaların ortak yönünün dönemi "Doğu - Batı" ikilemine dayalı bilgi rejimlerinin dışına çıkarak okumak olduğu ileri sürülebilir. Göksun Akyürek de elinizdeki çalışmasında mimarlık tarihi anlatılarında bir tür "karanlık çağ" olarak görüldüğünü ileri sürdüğü bu dönemi "doğru bilgi"nin kuruluşuna ilişkin bir süreç olarak ele alıyor. Akyürek bir yandan öznesi çoğunlukla merkezi yönetim olan bu dönemin mimari pratiklerini incelerken diğer yandan bu mimari pratiklere paralel olarak geliştirilen söylemsel deneyimi aktarıyor. Böylece bilginin ve onu işleyen zihniyetin değişimi de bazı ilginç mimari durumlar eşliğinde gözler önüne seriliyor. Akyürek ilk Osmanlı üniversitesi olduğu iddia edilen Darülfünun'un inşaat sürecini 1863 yılında İstanbul'da hızla inşa edilerek açılışı yapılan Sergi-i Umûmî-i Osmâni binalarını ve kentin yeniden inşa sürecinin bir parçası olarak bu eşikte keşfedilen İstanbul'un Bizans mirasına yönelik sınırlı "restorasyon" çalışmalarını incelerken yeni bir bilgi alanının kuruluşunu özneler söylem ve mimari pratikler bağlamında değerlendiriyor. Kitaba yazdığı "Önsöz"de Uğur Tanyeli'nin de belirttiği gibi "Akyürek'in kitabı vaatleri de olan bir metin. Tüm iyi metinler gibi kapsadıkları kadar dolayımla akla getirdikleriyle ve harekete geçirdiği düşünme imkânlarıyla da önemli."