Londra, 1850. Iris ve Silas, Hyde Park’ta inşa edilmekte olan göz alıcı Büyük Sergi binasını görmeye gelen kalabalığın arasında şans eseri tanışır. Ressam olma hayalleri kuran güzel ve yetenekli Iris için bu tanışma anının hiçbir önemi yoktur; Silas’ı geçiştirir ve arkasını döndüğü anda unutur. Fakat tuhaf ve güzel bulduğu yaratıkların büyüsüne karşı koyamayan doldurulmuş hayvan ustası Silas için bu karşılaşma yepyeni bir başlangıcın işaretidir.
Louis Frost adındaki genç ve çekici bir ressam, Iris’ten bir tablo için modellik yapmasını istediğinde Iris ona bu teklifi ancak resim dersleri karşılığında kabul edebileceğini söyler ve kendini bir anda en çılgın rüyalarında bile göremeyeceği, sanat ve aşkla dolu, baş döndürücü bir dünyada bulur. Fakat gölgelerin arasından onu izleyen gözlerden habersizdir. Şans eseri tanıştıkları günden beri Silas’ın karanlık zihninde dönüp duran tek bir şey vardır ve saplantısı günden güne derinleşmektedir.
“Bir kitap, sefaleti ve zalimliği görmezden gelmeyi reddederken bir yandan da tutkulu ve güzel olanı yüceltiyorsa mutlaka unutulmaz bir tecrübeye dönüşür. Bütün duyulara hitap edecek kadar zengin ve çarpıcı
Taş Bebek Fabrikası da onlardan biri.”
The New York Times Book Review
“Taş Bebek Fabrikası’na ilk sayfasından son sayfasına kadar bayıldım ve hikâyenin sonunu öğrenene dek başka hiçbir şey yapamadım. Saplantılara, sanrılara, insanın gücüne ve aşka dair enfes bir roman. Elizabeth Macneal gerçekten
nefes kesici bir yeni yetenek.”
A. J. Pearce
“Çok sürükleyici ve atmosferiyle etkisi altına alan bir hikâye. İlginç tarihî gerçeklerle dolu bir arka plan ve
müthiş bir hayal gücünün ürünü karakterler…
Beyaz perdede hayal edebiliyorum!”
Adele Geras