Arap Aleviler Türkiye?nin çok kültürlü yapısı içerisin-de yer alan etno-dinsel kimlik gruplarından biridir. Arap Aleviler yüzyıllardır Akdeniz çevresine yerleşmiş bir heterodoks islam topluluğu olarak bilinmektedirler.2 Kendilerini etnik olarak Arap dinsel olarak Alevi kimliğiyle ifade eden bu topluluk mensuplarının yaklaşık dört yüz yıl süren Osmanlı egemenliğinden sonra bir kısmı Suriye bir kısmı Lübnan geriye kalan kısmı ise Türkiye Cumhuriyeti egemenliği altında yaşamaktadırlar. Söz konusu yaşam alanlarında 20. yüzyılın başında bü-yük iktisadi siyasi ve toplumsal dönüşümlere tanıklık edildi. Bu dönüşümler altüst oluşlar temelde siyasal egemenlik biçiminin dönüşmesi şeklinde tezahür etti: Osmanlı imparatorluğu coğrafyasında imparatorluğun bölüşülmesi ve parçalarının yeni siyasal egemenlik rejimleri olarak vücut bulması söz konusu olmuştur. Bu coğrafyada çok etnili çok dilli çok dinli çok kültürlü imparatorluk idaresinden temelde ve uzun dönemde ulus devlet tarzında örgütlenen siyasal egemenlik rejimlerine geçilmiştir. I. Dünya Savaşı ile başlayıp II. Dünya Savaşı ile tamamlanan yeni uluslararası güç dengesinin kurulması sürecinde çizilen ulus devlet sınırları ve oluşturulan siyasal kodlar bu coğrafyanın çok etnili çok dinli çok kültürlü yapısının söz konusu sınırlara ve kodlara tabi kılınması anlamına gelmiştir.
20. yüzyıl sonlarında dünya siyasal iktisadi matrisinde yaşanan dönüşümler yüzyıl başında belirlenen kodların kurumların yaratılan tabiiyetlerin sorgulanıp dönüştürülmesine neden olmuştur. Böylece siyasal egemenlik rejimlerinin dönüştürülmesi ihtiyacı bir kez daha baş göstermiştir. Geçmişte bastırılan siyasal egemenlik kodlarının içinde kendilerine yer bulamayan fakat tarihsel olarak siyasal karakteri haiz topluluklar tanınma talebiyle yeniden tarih sahnesine çıkma fırsatı bulmuşlardır. Tabi oldukları siyasal egemenlik rejimlerince tanınma talepleri kimliğe yönelik haklar olarak kavranmıştır. Her bir egemenlik biriminin siyasal hukuksal kodlarınca tanınmayan topluluklarıyla ilişkileri doğal olarak kendi içinde özgünlükler barındırmaktadır: Siyasal rejimin niteliği çoğunlukta olan gruplar azınlık olanlar vb. hususlar mevzubahis ilişkinin kimi belirleyicileridir. ilişkinin mahiyeti ne olursa olsun bu durum her devleti bu toplulukları siyasal egemenlik rejimi içine çekme sorunuyla karşı karşıya bırakmıştır. Uluslararası güç dengesinin güç reji-minin yapısının değişmesiyle birlikte sorun daha çetrefil bir hal almış (etnik dini kültürel yani siyasal) tanınma talebi somut hak taleplerine dönüşmüştür. Çoğu durumda ulus devletin esası haline gelmiş olan homojenleştirici (tektipleştirici) yurttaşlık hukukuyla üstesinden gelinemeyecek siyasal gerilimler şiddet olayları katliamlar ve iç savaşlara tanıklık edilmiştir.