Türkiye'de yaşanan kimlik krizinin arkasında yatan sebepler nelerdir? Devletin kimliğini belirleme konusunda yaşanan bu sert tartışmalar Türkiye'yi nereye götürecek? Kültürel çeşitlilik Türkiye'yi bölecek mi yoksa daha da özgür hale mi getirecek? Yeni-Osmanlıcı Kürtçü ve İslamcı hareketlerin devletin kimliğine meydan okumaları devlette nasıl bir tepki görüyor? Bu tür sorulara cevap arayan Türkiye'de Devletin Kimlik Krizi kitabı sadece bugüne değil aynı zamanda bu tartışmaların son yüzyıllık serüvenine de ışık tutuyor. Okuyucu bu kitap ile Türkiye'deki kimlik krizinin arkasında yatan sebeplerin sadece ekonomik ve sınıfsal olmadığını daha net görecektir.
Günümüzde demokrasilerin en önemli sorunu kültürel çeşitliliğin kamusal varlığı ve temsili olarak belirmektedir. Küreselleşme süreci ile de örtüşen bu durum dünyadaki tüm demokratik rejimlerin temel sorunu haline gelmiştir. Türkiye'de 1990'lı yıllar ile birlikte İslamcı Kürtçü Alevi Kadın gibi çeşitli kimlik hareketleri devletin kültür kullanımındaki tek meşru otorite olmasına meydan okumuşlardır.
Kitap Türkiye'nin yüz yüze kaldığı en önemli sorun olan kültürel çeşitliliğin nasıl temsil edileceğine ve bu çeşitlilikten yükselen talepler doğrultusunda Türk vatandaşlığının yeniden nasıl tanımlanacağına cevap aramaktadır. Tarihsel bir bakışaçısıyla Cumhuriyetin ilk yıllarında homojen bir kültür oluşturma çabaları ele alındıktan sonra Yeni-Osmanlıcı İslamcı ve Kürtçü meydan okumalar ile Kemalizmin tekçi bir anlayışla direnişi incelenmektedir.
Kitap son yıllarda İslamcı harekette meydana gelen dönüşüm ile muhafazakâr bir yaklaşımın öne çıktığını vurgulamaktadır. Bu çerçevede kültürel çeşitlilik anlayışına dayanan demokratik yapı ile vatandaşlık formülasyonunun oluşması için sadece müesses nizamın değil çeşitliliğin de "laikleşmesi" ve "ılımlılaşması" yani "demokratikleşmesi" gerektiğini ileri sürmektedir.