Bu şiirleri, zamanımızdan ve şairinden soyutlayabilsek, örneğin, Troya savaşına katılmış, savaşta türlü yaralar almış, her nasılsa hayatta kalmış bir savaşçının şiirleri gibi de okuyabiliriz. Biraz abartırsak, Homeros’un yazdığı ama kaybolmuş bir destan parçası bile sanabiliriz. (Okur okumaz abartılı bulabileceğiniz bu yargı pek de kolay yazılmadı.) Şair buna özenmiş olduğunu da hissettiriyor, örneğin “her çağda öldürüldüğümü unuttum” diyerek. Çünkü bu delikanlı yaralarının kendisinden önce var olduğunun bilincinde; evet ama ayağına dolanmış tarih topunu taca atmaya çalışmıyor. Kurduğu imgeler yaşadığı hayata olabildiğince sadık, bu imgeler ardına saklanmış öyküsüyse, onca yıl yaşana yaşana sıradanlaşmış gerçek bir trajedi. Trajik oluşu, tıpkı klasik trajedilerde olduğu gibi, ömrün kader olarak dayattığı, başka türlü seçenek bırakmayan hayattan kaçamayacağı, seçimini değiştiremeyeceği bir biçimde, kendisine uygun görüleni var gücüyle yaşamış bir kahramanın öyküsü olmasından.