624 yıl ayakta duran Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi, Hocası Şeyh Edebâ-li’nin “İnsanı yaşat ki, Devlet yaşasın” buyruğunu benimsemiş, esas almış ve bu anla-yışla hareket etmiştir. Ecdadımızın üç kıtada adaletle hükümran olmasının temelinde, insana sevgiyle bakan, şefkatle yaklaşan ve merhametle muamele eden bu hassasiyeti müşahade ediyoruz.
“Yaşamak ödev, yaşatmak ibadet” anlayışı, sadece Fatih Sultan Mehmed’in parolası olmamış, ondan önceki Osmanlı padişahların-da, Selçuklu sultanlarında ve Müslüman Türk hakanlarında da biricik prensip kabul edilmiş ve bu ilkeye sımsıkı bağlı kalınmıştır. Derviş Yunus’un ulu ifadesiyle, “Yaradılan Yara-dan’dan ötürü hoş görülmüş” ve elbette hoş tutulmuştur.
Bugün Türkiye, bu insanî anlayışın biricik mirasçısı olarak yine yeryüzündeki bütün mazlumların, mağdurların ve masumların ümit beslediği neredeyse biricik ülke. Kırım’dan Bosna’ya, Kerkük’ten Suriye’ye, Doğu Tür-kistan’dan Arakan’a kadar zulme uğrayan herkes, yönünü Türkiye’ye çeviriyor. Çünkü bu topraklarda, ‘yaşatmanın ibadet’ olduğuna inanan insanların yaşadıklarını biliyorlar.