Günümüzde Eski Türk Edebiyatı metinlerini doğru anlama ve yorumlama konusundaki en büyük sıkıntımız bunların ait olduğu dönemdeki manalarını izah eden eserlerin yeterince kaleme alınmamış olmasıdır. Eskilerin Arap ve Fars edebiyatının eserlerini açıklayıcı mahiyette çok sayıda şerh telif etmelerine rağmen aynı hassasiyeti Türk Edebiyatı metinlerine pek göstermedikleri görülür. Bunun en mantıklı gerekçesi kendi dilimizle yazılmış bu eserlerin izaha muhtaç olmadığı düşüncesidir. Halbuki dili oluşturan kelimeler canlı varlıklar gibi sürekli bir değişim içindedir. 16. yüzyılda kullanılan bir kelimenin anlamı aradan birkaç yüzyıl geçtiğinde artık çok farklı bir yapıya bürünmüş olabilir. Üstelik yazar ve okuyucuların yaşadıkları zaman dilimi içerisinde bu değişimi fark etmeleri çoğu zaman gerçekten çok zordur. Bu sebeple bazen 40-50 yıl önce çok açık bir dille yazılmış olsa dahi bir metni hakkıyla anlamakta zorlanabiliriz. Çünkü insanlar gibi kelimeler de sürekli bir değişim içindedirler. Aynı durum sözlükler için de geçerlidir. 19. yüzyıl dili için hazırlanmış bir sözlük 16. yüzyıl metinlerini anlama konusunda daima eksik kalmaya mahkûmdur.
Bu durumda Eski Edebiyat metinlerini hakkıyla idrak edebilmek için o kültürü bizzat yaşayan müelliflerin Arapça ve Farsça eserler için dahi olsa kaleme aldıkları şerhler müstasna önem arz etmektedir. Yavuz Sultan Selîm Dîvânı Şerhi bu yolda bize ışık tutacak değerli kaynaklardan biridir.
Seda Aydın Kurt ve Beyza Terzi Sarı'nın sabır ve emek mahsulü bu titiz çalışması Eski Türk Edebiyatı sahası çalışanları için tam bir kılavuz değeri taşıdığı gibi günümüz okuyucusunu Yavuz Sultan Selîm gibi bir cihan padişahının hayal dünyasına sürüklemesi bakımından ayrıca önemlidir.
Prof. Dr. Ahmet Atillâ Şentürk