"...Küçücüğüm ne yapıyorsun? Uslu sevimli bir çocuk olup paşa paşa çalışıyor musun? Söyle bana şimdi ne üzerindesin... Sen de benim kadar akıllı ve uslu musun? Haydi söyle bakalım bana? Ben tam bir bilge hayatı yaşıyorum. Odamdam dışarıya ender çıkıyorum. Kimseciklerle görüşmüyorum. Bay Masson'dan da çikolatalar yemiyorum! Hayır. Evde güzel güzel oturup işimle yatıp işimle kalkıyorum! Şimdi de yatağımın üzerine oturmuş bir vaziyetteyim. Tam karşımda iki tuvalim var. Biri bir iskemle üzerinde öteki bir sehpa üzerinde duruyor. Onlara dikkatle bakıyor ve yarın sabah şu resmin orasını burasını değiştiririm diye düşünüyorum. Sevimli küçük bir çocuğum değil mi? Memişim şimdi sana sarılmak istiyorum. Bu çok kötü bir istek değil mi küçücüğüm!! Böyle şeyleri asla düşünmemeliyim!! Ama ne yaparsın... 27 yaşındayım... Serde gençlik var. Gel uzan yanıma! Kaloriferden ötürü burası çok sıcak. Çok kötü nezle olduğum için pencereyi bile açmıyorum. Yine yatağa uzanıp yazıyorum sana. Ne kadar da halsizim! Sana anlatamam. Odada yapayalnızım. Ölsem kimsenin haberi bile olmayacak! Bu akşam sana yazmaya bile halim kalmadı. Yarın devam ederim çok kuvvetsizim. Yarın sabah bu mektubu bitiririm. Bu gecelik bu kadar. Allah rahatlık versin sana küçücüğüm. Bırak da gözlerini öpücüklerle örteyim..."