Her şeyden önce bir edebî tür olan mektuplar; bu özelliğinin yanı sıra haber verme, içinde bulunulan hali tasvir etme, bir konuyu izah etme, bir görüşü telkin ve bir vazifeyi tevdi etme gibi amaçlarla yazılan metinlerdir. İslam edebiyatında mektup türünün gelişimi ise Hz. Peygamber’in (sav) mektup yazdırmasından mülhem olmuştur. Bu durumun neticesinde dostlarıyla haberleşen sıradan insanın yanında hükümdarlar, devlet adamları, tüccarlar, toprak sahipleri, sanatkârlar, mütefekkir ve şairler de mektup yazmışlardır. Bilhassa bilge kişilerin öğrencilerine ve takipçilerine yolun esaslarını telkin sadedinde yazdığı mektuplar da vardır. Hz. Mevlânâ da bu gelenek dâhilinde sadrından satırlarına akıttığı mektuplar yazmıştır.
İşte Bilal Kemikli, bu geleneğe dayanarak uzun bir süre sürdürdüğü Mesnevî derslerinin hemen akabinde kaleme alarak derslerine katılamayan öğrencilerine ve dostlarına da "Cumalık" adı altında ayrıca gönderdiği, ilhamını Şeyh Gâlib Hazretlerinin tabiri ile "Mesnevî'den aldığı" mektuplarını okurlarına sunuyor. Hz. Mevlânâ, tasavvuf neşvesini bütün ilmî bilgi birikimi ve ilahî huzurda bulduğu, muhabbetin kemâle ermiş hali olan aşkla yaşamıştır. İşte Âteş-i Aşk: Mesnevî Mektupları, Mesnevî-i Şerîf’ten ilhamla, okurlarına asırları aşan bir bilgelik geleneğinin asla kopmayan rabıtalarını edebiyatla birlikte akıtan bir ilahî terennümler seçkisi olarak sunuluyor.