Oruç, tıpkı kurban gibi, maddî yönünün maneviyata tahavvül etmesi beklenen, bu şekilde insanın da aslına rücu etmesine vesile kılınan bir ulu ibadettir. Ramazan ise muhteviyatının merkezindeki oruç farîzasının fertten topluma, toplumdan kâinata inkişafını gerektiren bir mübarek aydır. Kadim coğrafyamızda Mevlid okumaları, salâ, salavat, cerre çıkmak, diş kirası, gölge oyunu gibi pek çok güzel gelenekle idrak edilen Ramazan ayı, kalp coğrafyamızda ise zikr-i daim ile nesilden nesile aktarılagelen bir gönül iklimi oluşturmuş; bu iklimler de oruç ayının her bir gününde eşref-i mahlukat olan insana birer hediye mahiyetinde gönül hallerine, mevsimlerine dönüşmüştür.
Huzur, buluşma, dertleşme, öğrenme, sükût, idrak, uzlet, dua, neşe mevsimleri...
İşte Ramazan Güzellemeleri, Bilal Kemikli'nin edebiyatla buluşan sıcacık anlatımıyla Ramazan-ı Şerif'in manevî arınma vesilesi kılınmasına dair bir "mevsim"ler manzumesi olarak okurunu selamlıyor. Şehr-i Ramazan'ın her bir günü bu satırlarda, mü'minin hatırlaması ve hatırlatması gereken çeşitli idrak seviyeleriyle karşımıza çıkıyor. Ramazan, âdeta bir mürşid; otuz gün boyunca süren ve akabinde de bir ömür sürdürülmesi beklenen bu serencam, bir dervişin seyr u sülûk mertebeleri oluyor ve öze dönüşü Üftâde Hazretlerinin nutku nezdinde muştuluyor:
Âşıklar edin salâ
Oruç ayı geldi yine
Rahmet denizi cûş edip
Âlemlere doldu yine