"Yazık bana. Kıyamıyorum bana. Diri diri gömülüyormuşum, içimde biriktirdiğim tüm seslerim dudak kenarlarımdan sıyırılmış, nefes boruma ıslak toprak dolmuş, etimin kemiğimin içinden, haykırmaya çalışıyormuşum, kimse oralı olmuyormuş, sonra biri! Dönüp bakıyormuş hızla, umutlanıyormuşum, toprak ve yaş dolu, titreyen gözbebeklerimden bir parıltı geçiyormuş ve sonra; o da ardını dönüp elleri cebinde uzaklaşıyormuş.
Bu sene, son günlerde, birkaç aydır, kaç senedir? Bu kocaman ve güçlü sopanın, beni her gün halı döver gibi dövüşünü izliyorum. Aşağıdan, uzaktan, yukarıdan, karanlıktan. Ben var olan mıydım, yok olmaya yüz tutmuş mu, yoksa hiç var olmayan mıydım? Bugün o yayvan ağzı ve sarı dişleri görmek istemiyorum. Ne yaparsam daha çok var olurum, saydamlığın perdesi hangi koşulda üstümden lanetini çeker ya da nasıl tamamen yok olmayı başarırım? Kara bulutlar ağır adımlarla volta atıyor omuzlarımın üstünde. Balık gömmek de istemiyorum. Dizlerim. Çok önemli bir şeyi unutuyordum sanki. Ama neyi?'