Taklalar atarak düşmekte olduğum şarampolün dibine çakılmadan önce artık tüm evren sonsuz bir hafiflikte, sanki hiç var olmamış kadar gerçek dışı ve bir rüyadaki kadar özgürdü.
Ben Sara
Ay karşıdaki tepelerin arkasından doğmaya hazırlanıyor ve erkenci ışıltıları kül rengi kayalıkların sırtlarında parıldıyordu. Bakışlarımı o yöne çevirdim: "Çünkü," dedim, "hikâye tam da burada başlıyor! Burada yaşanan trajik bir kazayla!.."
Ben Ahmet
Bu küçük Anadolu kasabasında, 60 yıl önceki zorlu hayat koşullarını, o dönemde kendi başından geçen olayları ve şahit olduğu durumları diğer insanlara aktardığı hikâye tadındaki küçük anekdotlarıyla, benim gibi bu coğrafyada hiç yaşamamış birisini bile o yıllara götürebilme ve o günlerin gerçek yaşamını, çarpıtılmamış yaşamını, unutulmaması gereken yaşamını bir sinema filmi izler gibi gözlerimizde canlandırabilme kabiliyeti vardı onda. Uyuyan bir çocuğu uyandırmamaya özen göstererek yalnızca düzenli soluk alışverişlerine kulak kesildiğimiz zamanlarda yaptığımız gibi çıt bile çıkarmadan kendimizi bu güzel anılar filminin akışına bırakmış, onun anlattıklarını dinlemeye devam ediyorduk.
Ben Sara