Bir dağın insanı sevebileceğini, onun bir gönlü ve yüreği olduğunu, bir ruh ve mana taşıdığını Peygamberimizin Uhud Dağı için söylediği “Uhud bizi sever, biz de Uhud’u severiz” hadis-i şerifini işittiğimde anlamıştım. Dağların insandan önce emanete muhatap olduğunu duyduğumda ise varlık-yokluk, canlı-cansız gibi kavramların içi boşalmış ve âdeta yeniden dolmuştu.