Genel olarak bilim sosyolojisi literatüründe üç gelenekten söz edilebilir. İlki; bilimsel doğruluk ve geçerlik kriterlerinin hiçbir tarihsel-sosyal kökene bağlanamayacağını savunan; ve dolayısıyla bilim topluluğunun 'kendine has' normlara sahip 'özgür' birey araştırmacılardan oluşan 'özel türden' bir topluluk olduğunu iddia eden pozitivist bilim sosyolojisi
yaklaşımlarıdır.
Bunun tam karşısında bilim topluluğunun ve bilimsel eğitimin katı hiyerarşik yapısına bilimsel bilginin konvansiyonel karakterine odaklanarak bilim topluluğunu egzotik bir kabileye çeviren konvansiyonalist / rölativist gelenekler yer alır. Bilim etkinliğini akademi içine kilitleyip orada soruşturan bu her iki geleneğe karşı Marksçıeleştirel gelenek ise bilim etkinliğini genel toplumsal süreçlerle bağlantıya sokan kurumsal politik ve normatif ilişkiler üzerine yoğunlaşır.
Rölativist geleneğin ülkemizdeki temsilcileri açısından ise pozitivizm eleştirisi temelinde yorumcu ve post-pozitivist anlayışlarla temasa geçme ve empirik araştırmaya dönük bir önyargıya teslim olma durumu sözkonusudur. Ülkemizdeki rölativistler sosyolojik pozitivizmle özdeşleştirdikleri saha araştırmasına karşı öğrenilmiş bir küçümsemeyi yaratarak ve yayarak "felsefe yapma" kaygısına düşmüş ve kendilerini bir tür sosyal felsefeci olarak konumlandırmışlardır.
Oysa ki Batı'da deneyimlenen normatif bir perspektife ve daha genel toplumsal-felsefî ilgilere doğru çifte hareket Türkiye gerçekleriyle uygun bir biçimde değerlendirildiği noktada verimli imkânlar sunar. Zira bu yönelim alandaki sorunların kaynağı olduğunu gördüğümüz darpolitik güzergâhlardan bizleri kurtararak akademinin gerçek anlamıyla politik bir biçimde yani salt söylemsel düzlemde değil ama aynı zamanda diğer sosyal kurum ve yapılarla diğer sosyal sömürü ve tahakküm mekanizmalarıyla ilişkisi içersinde kurumsal ve yapısal olarak analiz edilebilmesini sağlayacaktır.
Böylesi bir yaklaşım self-refleksif bilinci tüm bilim sahalarına yaymaya yönelik adımlara yol açtığı noktada yerlerde tek melenen bilim tabelalarının yerli yerine asılmasını sağlayacak ve ülke gerçeğinde önemli roller oynama potansiyeline sahip özgür leşimci bir bilim pratiğini mümkün kılacaktır.