Düğüne davetli çalgıcıların, varlığına bir türlü ikna olmadığı bir dağ köyü orası; gitmeseler de yolu curcunalı.
Hakikatin, bir gün ortaya çıkması için tanığa ihtiyaç duymadığı; bir polenin bile gerçeği döllediği sınır boyu orası, cinayetlerin gözden ırak olduğu.
Ağaların, marabaları koştuğu kanlı ekin toprağı; düzenbazlıklarının, hilekârlıklarının, fesatlıklarının pınarı.
Günahların işitilmediği bir sessizlik kuyusudur itiraf odaları.
Bir sihirbazın köy köy dolaşıp meziyetlerini sergilediği, kadınların falını üflediği; güneşin yeryüzünde insanla buluştuğu, insanın yedi musibetten geçtiği; erenlerin, bilgelerin masallarıyla dolu bir anlatı dünyası.
Bir söylenceler dünyası burası. Burası Antakya.
İyiliğin mesellerle benimsetildiği, kötülüğün mesele olduğu diyar. Reenkarnasyonun yabana atılmadığı, hikâyeleri bol bir âlem.
Yönetmen ve senarist Semir Aslanyürek bu kez karşımıza gerçek bir hikâye anlatıcısı olarak çıkıyor. Çocukluğundan beridir iyi bir hikâye dinleyicisi olarak memleketinden, atalarından anlatılagelenleri kurcalamadan kurgulayarak anlatıyor.
* * *
“İnsanlar zalim kardeş, insanlar... Velâkin kendi zulümlerini gizlemek için başka hayatı suçlarlar.”