Bir süre konuşmadan bize bakıp tahtaya "Prof. Dr. Osman
Ersoy" diye yazdıktan sonra tekrar sınıfa döndü.
Bir ara kütüphaneyi "kitapların toplandığı, korunduğu
ve özellikle yararlanmaya sunulduğu yerler" olarak tanımladıktan sonra
aniden durup aklına bir şey gelmişçesine sıralar arasında dolaşmaya başladı.
Üç beş dakika sonra tekrar masasının başına geçip hüzünlü
bir sesle "Çocuklar, nasıl olur. Çoğunuzun elinde kalem kâğıt
yok," dedi. Gerçekten benim önümde de defter veya ona benzer
bir şey yoktu. Kalemim vardı ama maalesef cebimdeydi.
Dersimize giren Hocamız Doç. Dr. Özer Soysal idi.
Yine kendi tanımına göre bibliyografya "belge’ye dönüştürülmüş
bilgi’ye, ‘o’nun ayırıcı özelliklerini vurgulayarak kimlik kazandırma
yolu" idi. Özellikle bilginin tanımlanmasında kullanılan betimleyici ve
"giderek kurala dönüşen ölçütlerin öncüsü ve kataloğun çekirdeği" idi.
Bugün bibliyografik kontrol olarak çok sıkça duyduğumuz bu kavram,
bilginin sırasıyla varlığının belirlenmesi, diğerleri arasından seçilmesi,
işlevsel kılınması, genelden özele, nesneden özneye bir mantık uyarınca
düzenlenmesini içeren bir kurallar bütünüydü.