Merhaba! Bu akşam sizlere çok eski tarihten bahsedeceğim. Biz Siriuslular ve siz dünyalılar aynı soydan geliyoruz. Biz insansıl değil, insanız. Beden olarak sizden çok az farklıyız. Sizden daha yüksek boylu, açık tenli, kumral saçlıyız. Başımız biraz daha büyük. Sizde olan dalak bizde yok. Ellerimizde beş parmak, ayaklarımızda ise dört parmak var. Atalarımız galaksinin kuyruksokumunda yer alan Medea gezegeninde yaşıyorlarmış. Çok yüksek bir uygarlığa sahipmişler. Medea çok güzel bir gezegenmiş. Belki bu gezegen bizim de, sizin de toplumsal hafızanızda yer alan cennet kavramıdır. Bilim adamları Medea’nın parçalanacağını biliyorlarmış. Aynı zamanda ileri teknolojiye sahipmişler. Güçlü uzay gemileri varmış. Parçalanma gerçekleşmeden önce gemilere binip, uzayın derinliklerine dalmışlar. Kim, nerede, yaşama uygun gezegen bulursa oraya yerleşeceklermiş. Zamanla haberleşip bir araya gelme planları da varmış. Bir kısmı Sirius’a ulaşmış, bir kısmı dünyaya. Sirius’ta yaşam şartları çok elverişliymiş. Sirius, iki güneş tarafından ısı ve ışık alıyor. Sekiz saat gündüz, sekiz saat gece. Sirius’ta tek iklim var. Sıcaklık 20 derece. Ağaçlar, her zaman çiçek açar, meyve verirler. Diğer bitkiler de öyle. Bu şartlarda atalarımız çabuk toparlanmışlar. Toplum gelişmeye başlamış. Sirius’un şartları beyinlerini etkilemiş ve matematiksel düşünceyi geliştirmiş. Böylelikle hafızalarında kalan Medea uygarlığına ulaşmışlar ve geçmişler. Muazzam uzay gemileri yapmışlar. Bu arada biometali ve bioenerjiyi keşfetmişler. Bizim bedenlerimiz bioenerji yayıyor veya alıyor. Bu enerji sayesinde biz istediğimiz zaman enerji şekline dönüşebiliyoruz. Bizim gemilerimizde bu enerji şekliyle çalışıyorlar......