Engin bir coğrafyada, zamanının en büyük siyasi teşekküllerinden biri olan Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nda, askerî sahada olduğu kadar bilim ve sanatta da fevkalade atılımlar yaşandı. Bu dönemde edebiyattan görsel sanatlara, kozmolojiden astrolojiye birçok bilim ve sanat erbabı himaye edildi. Büyük Selçuklular devrinde medreseler nasıl ilmin membaıysa hükümdarın sarayı da âdeta bir şiir okuluna dönüşmüştü. Hükümdarlar sadece şairleri himaye etmekle kalmamış, bazıları bizzat şiir de kaleme almıştır. Selçuklu medeniyet haresinin parlattığı şiir sanatı, Farsça kaleme alındığı için bugüne dek Fars şiirinin içinde değerlendirilse de karakter ve kimlik bakımından ondan ayrışır. Zira Selçuklu sanat çevrelerince üretilen bu eserler, Selçuklu kimliğinin tabii ve ayrılmaz unsurlarıdır. Çok sayıda şairi ve onların kaleme aldıkları kasideyi, gazeli ve mesnevîyi tek tek inceleyerek bu şiirlerin “kimliğini” ortaya çıkaran Sadık Armutlu, yalnızca bir medeniyetin şiirini ortaya koymakla kalmıyor, bu zamana kadar göz ardı edilen bir kaynak grubunu da gün yüzüne çıkarıyor. Zira doğrudan sultanlara takdim edilen bu metinler, bazen bir savaş sahnesine bazen de günlük hayata birinci elden kaynaklık ediyor.