“Sebebini bilmiyorum ama, tâ küçüklüğümden beri bu
zümrenin sevgisi ruhumda dalgalanıp durmakta, sözleri
her zaman gönlümü ferahlandırmaktadır. ‘Kişi sevdiği
ile beraberdir’ hadisinde işaret olunan hususa bel
bağlayarak, sûfîlerin sözlerini derleyip ortaya koydum.
Çünkü öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, bu tarz sözler
büsbütün perde arkasında kalmakta, iddiacılar mânâ
ehlinin kılığında ortaya çıkmakta ve gönül ehli kibrit-i
ahmer gibi aziz ve nadir bulunur bir hale gelmektedir.”
Feridüddin Attar
Bir milletin veya toplumun inanış, düşünüş ve duyuş
üslubunu, toplumsal bir varlık olarak yapısını, bu yapının
belli başlı özelliklerini tanımak için o milletin oluşmasına
etki eden klasik eserlere dikkat kesilmek gerekir. Tasavvuf
tarihinin önemli yazarlarından Feridüddin Attar’ın tek
mensur eseri olan Tezkiretü’l-Evliya da böyle bir klasiktir.
Başta Anadolu olmak üzere birçok bölgedeki tarikat ehlinin
tasavvufi kanaat ve inanışları ya doğrudan ya da tercümeler
yoluyla Tezkire’ye dayanmaktadır.
Feridüddin Attar bu eserinde Ca‘fer-i Sâdık’la başlayıp
Hallac-ı Mansur’a kadar sûfîlerin hal tercümelerini, manevi
tecrübelerini, yaşadıkları vecd hallerini anlatmakta, sözlerini
ve açıklamalarını nakletmektedir.
Tasavvufa yönelik şiddetli tepki ve eleştirilerin yumuşadığı
bir dönemde yaşayan Attar, tasavvufi meseleleri ve
telakkileri öncesine nazaran daha açık bir şekilde ortaya
koyma imkânına sahip olmuştur. Attar’ın dönemine kadar
müellifler tepkiler dolayısıyla, dış görünüş itibariyle
şeriata aykırı gözüken ve ilk bakışta dinî hükümlerle çatışır
izlenimini veren tasavvufun tartışmalı meselelerini eserlerine
almamışlardı. Attar ise sûfîlerin yaşadığı manevi hayatı
olduğu gibi aksettirerek tasavvufun daha rahat ve serbest
bir ifadeye kavuşmasını sağlamıştır.
Evliya Tezkireleri’nde yeşeren tasavvuf anlayışı, Mevlânâ
ve ondan sonraki mutasavvıflarla gelişerek devam etmiş,
özünü aynen muhafaza ederek türlü türlü ifadelere
bürünmüştür.