Homo sapiens’in bitmez yolculuğu, “insan nedir?” sorusunun peşinde cereyan eder çünkü bilmek insanın varlık halidir. O, dünyayla ve diğerleriyle ilişkisini bilmek üzerinden kurar. Sapiens’in bilme arzusu ilkin kendine yöneliktir, kendini bilmektir.
Gılgamış miti, uygarlığın kurucusu Homo sapiens’in öyküsünü anlatır. Tabletler üzerine şiir biçiminde kazınmış bu metin, birkaç bin yıl öncesi iktidarının hakikat rejimleriyle üretilen ve Mezopotamya insanının zihnini işgal eden evren algısının kurucu mitidir. Bunca zamandır canlılığından hiçbir şey kaybetmeden hayatta kalması, onun ilk örnek mit oluşundan kaynaklanır. Çünkü o günden bu yana yaşamı biçimlendiren temel paradigma aynıdır. Ölümsüzlük arayışı, uygarlığın kurucularının hedefindedir ve sonsuz yaşama duyulan arzu da bakidir.
Homo sapiens’in, yani “bilen insanın” arzularının sözcülüğünü, her şeyi bilen ve gören Gılgamış üstlenir. Her şeyi bilen ve görenin bu mitin sonunda bilip gördüğü şey; ölümün kaçınılmazlığı ve doğru yaşamın bu bilginin üzerine kurulması gerekliliğidir.
Gılgamış miti ismiyle dahi uygar insanın en eski öyküsü tanımını hak eder. Bu kitap, yaşamın gerçekliği olan ölümden kaçış yolunu tekrar ölüme bağlayan farkındalığın trajik bir şekilde sonlanışının öyküsünü ele alır.