Osmanlı’nın 1669’da Girit’i fethetmesinin ardından Ada halkından İslamiyet’i
seçenlerin bir kısmı, başlayan Yunan isyanlarının yarattığı korkunun etkisiyle zaman içinde
Hıristiyanlığa geri dönmüş; Müslüman kalanlar ise Yunanlar tarafından Türk olarak
görülmüştür. Göçe zorlanan Türklerin malları çok ucuza ya da zorla ellerinden alınmış, satışa
yanaşmayan Türklerden bazıları köy meydanlarında çırılçıplak soyulup direklere bağlanarak
yakıcı güneşin altında günlerce aç ve susuz bırakılmıştır. Mübadele ile Ada’dan ayrılanlar ise
evlerinin kapılarını ‘Belki döneriz’ düşüncesiyle kapatıp anahtarları sakladılar. Ancak
gemilere binip Anadolu kıyılarına yaklaştıkça, geri dönüşü olmayan yola girdikleri düşüncesi
ağır basınca anahtarları denize attılar. Bu kitabı hazırlamama neden olan, uzun yıllardır
tanıdığım ve kendisine “Anneanne” dediğim Girit göçmeni Nilüfer Erbil’in ailesinin
yaşadıkları da diğer Giritli göçmenlerin kuşaktan kuşağa aktarılan hikâyelerinden farklı
değildir.
“Gidemem Girit’ten gidemem
Ben gidemem uzaklara
Yolluyorlar beni uzaklara
Ben gidemem uzaklara…”