Bizler toplum olarak mana ile bağı kopartılmış, varlığı “madde”den ibaret gören sığ bir medeniyetin kucağında bulduk kendimizi... Kazancımızı çalışıp kazandığımızdan ibaret görmeye başlayınca bereket çekildi hayatlarımızdan. Yalnız kendi menfaatlerimizi düşünür hale gelip de yetimi, muhtacı korumaz, karz-ı hasen veremez olduğumuzda faizsiz iş göremez, helal kazanamaz olduk; dahası helal haram kavramlarımız birbirine karıştı. Tanımlamalarımız, ilişki kurduğumuz âlem, kavramlara yüklediğimiz anlamlar değişti; düşünmez ve artık bir “mana” veremez olduk. Sahi neciyiz? Burada ne iş tutarız? Nereye varır yolumuz? Karanlıklarımız ne zaman aydınlanır?
İman elektrik düğmesine dokunmak gibidir, birden ortalık aydınlanır, her şeyin hakiki mahiyetini ortaya çıkarır der Bediüzzaman...
Herkes kendi hayatını bir başına yaşamakla birlikte hakikatte yolculuğumuz hep birlikte ve aynı yöne doğru. Karanlıklar içinde olduğunun idrakinde hakikat “güneş”ini arayan bir yolcu Hekimoğlu İsmail. Önce “mana”yı kaybettiğimizin farkında olarak, elektrik lambasına dokunmak üzere çıkıyor yola... Kavramları ele alıyor tek tek; kainat, insan, zaman, âlem, yaratıcı... akyuvar, dil, kulak, burun, boğaz, oksijen... hayat, iskelet, idrak, tefekkür, hafıza, felsefe, bilim... tarih, sosyoloji, matematik, coğrafya, ekonomi, anatomi...
Hakikatle yoğuruyor, başka bir pencereden bakarak görünenin ötesindeki görünmeyene ulaşıyor. Kavramlara verdiğimiz yanlış manaların belini doğrultuyor Hz. İbrahim misali bir bir...
“Kainat insana göre tanzim edilmiş. Ateş parçası olan dünyada Allah atmosferi yaratmış çünkü gelecek insanın akciğerleri var. Su yaratılmış, toprak yaratılmış. Çünkü dünyaya gelecek insan yiyecek, içecek! İnsan nerede? Bir başka âlemde. Dünya öyle bir yere yerleştirilmiş ki gelecek insan yanmasın da donmasın da. Güneş yaratılmış gelecek insanın gözleri var diye. Işık olmasa göz işe yaramaz. Ses yaratılmış gelecek insanın kulakları var diye. Koku yaratılmış gelecek insanın burnu var diye. Lezzetler, tatlar yaratılmış, gelecek insanın tat alma duyusu var diye. Çünkü yaratıklar içinde sadece insana din gönderilmiş.”
“Yaratıkların her biri Allah’ın yazdığı bir mektup, bir kaside, bir risaledir. Bunu sadece insan okuyabiliyor.”
“Müzelerde insanlar da kuşlar da dolaşır. Kuşlar sanat eserine bakmaz, yiyecek arar. Yeryüzü de bir müzedir. Sanat eserini görmeyen, sanatkârı bilmeyen bu dünyada kuş gibi yaşar ve gider.”
“Her bilimin konusu yaratıklardır. Yaratıkları bilip yaratıcıyı bilmemek... bu nasıl bilim?”
İnsan!
Bir hayat şeklinden diğerine, bir âlemden öbür âleme geçip halden hale girerek yoluna devam ediyor. Mutlak yokluk olmadığı için ölen de yokluğa gitmez. Bir hayattan diğerine geçer...”
Su gibi bir şeyden her şeyi yaratan Allah kudret-i mutlak sahibidir. O’nun gücü her şeye yeter.
Güneşi Arayan Adam, hakiki Güneşi arayan bir hakikat yolcusu... Yolu güneşe varıyor... yol arkadaşları hayat yolculuğunda kendisine eşlik eden yaratılmış her bir eşya... rehberi vahiy ve sünnet...
Karanlıklarda kalıp yolunu kaybetmişleri yoluna yoldaş olmaya davet ediyor...