Cismanî aletlerle ortaya çıkan rûhanî hendese’ olarak tarif edilen hat sanatı, özü itibariyle ilahî vahyi değeriyle mütenasib bir formda takdim etme gayretlerinin bir neticesidir. Bu yönüyle hüsn-i hat, yazıyı sadece bilgiyi nakleden bir vasıta olmanın ötesine taşıyarak ona estetik ve teknik bir hususiyet kazandırmıştır. İbn Mukle ile başlayan tekamül yolculuğunda Yakût el-Musta’simî ile yeni bir merhale kat eden hüsn-i hat, Osmanlı’da Şeyh Hamdullah ile başlayan hat mektebiyle zirveye ulaşmıştır. Her ekol ve hattatın kendi üslub ve tavrını yansıtmasıyla mütemadiyen yeni formlar kazanan bu sanat, İslam Kültür ve Medeniyetini şekillendiren en önemli unsurlardan biri olarak temayüz etmiştir.