"Kendimizi yaşayamıyoruz tanıyamıyoruz. Doya doya üzülemiyor doya doya sevinemiyoruz. Çevremize uyma başkalarına göre yaşama endişesi iç dünyamızı geliştirmemizi engelliyor. İçi olmayan sığ insanlar oluyoruz. Çok az sözcükle konuşuyoruz. Yargılarımızı basmakalıp dünyayı algılayışımız sıradan; sürünün silik "koyunları" olup çıkıyoruz.
Hayat öylesine zengin ki! Bu zenginliği yaşamanın elbette biyolojik sosyolojik politik ekonomik düşünsel ideolojik inançlarımızla ilgili koşulları var. Bu koşulları aşabilmenin temel koşullarından biri hayata karşı tavrımızı değiştirmekten geçiyor: "Bu kadar değil" hayat! "Ben bu kadar değilim." Ötelerde bir can var. Olağanlığı içine tıkıldığımız hayatın olağanüstülüğü var. Hemen önümüzde.
Gözlerimizin önünde. Göremiyoruz.