Bir ülkenin huzur bulamamış çorak topraklarından uçsuz bucaksız bir yerlere, ardımdan bir toz bulutu bırakarak uzaklaşıyordum. Acı dolu diyarların, yüzümde kabarttığı soğuk ter damlacıklarını, elimin yeniyle temizliyordum. Bazen duraksar cayardım gitmekten, terk etmekten, edilmekten. Omuzlarımın üzerinden ardıma baktığımda, ardımdan bıraktığım hüzünleri görmemek için bakışlarımı kaçırıyordum. Gitgide gözden kayboluyordum. Korkuyordum yalnız kalmaktan, gri bir kasvetin üzerime çökeceğinden, çaresiz bir vaziyette soluklanmaktan. Ateşli tıngırtıların, kadınların çığırışı, çocukların zırıl zırıl ağlayışı, karanlığın yüz ifadesi gibiydi. Gidişimin sebebiydi aslında: Farah’tan kopmak, sınır ötenin huzurlu ortamına sığınmak…