Karşımda pahalı bir takım elbiseyle duran avukat veya ütülü, çamaşır suyu kokan üniformasıyla ayakta bekleyen polis günün birinde benim oturduğum sandalyede oturup her zaman yanında gördüğü yüzleri bu kez karşısında göreceği ihtimalini aklına getirmez. Çünkü onları bu sandalyeye getirecek olan adımlardan uzak tutarlar kendilerini. Verilen emirleri -sorgulamadan- sadece onlardan istenen şekilde yerine getirirler, yasaya uygun olarak denetlerler hareketlerini, sonucunu düşünerek kalkışırlar eylemlerine, duygularının kontrolü ele geçirmesine izin vermezler. Çünkü kaybedecekleri şeyleri vardır. İyi bir okulda okumak için yıllarca çalışmışlardır, yaptıkları işten mutlu olmasalar da sahip oldukları pahalı eşyaları alabilmek için senelerce çalışmışlardır, sorumlu oldukları ve sevgilerini kazandıkları bir aileleri vardır. Bu insanlar bunları kaybetmemek için elinden gelen her şeyi yaparlar. Şu an beni yukarıdan aşağılayıcı bakışlarla izleyen bu adamlar kendilerini bu sandalyede otururken hayal edemedikleri için de birini suçlu göstermenin rahatlığıyla arkalarına yaslanacaklardı. Üstelik bir insanı bu noktaya getiren şeylerin varlığından haberdar olmadıkları için sadece sonuca odaklanacaklardı.
Kendilerini bu binanın sınırları içinde duygulardan arındırmıştı bu insanlar. Zaten her gün aynı şeyleri yapan, aynı kişilerle konuşup hep aynı yerlere giden bir insanı bile günün birinde bir suçlu yapan şey duygularıdır.