İnsanın fıtratında mevcut bulunan temel eğilimlerden biri olarak şiddet, kan dökmek ve savaş Allah’ın varlıkları yaratması ve kavimlerin yeryüzünde ortaya çıkmasından bu yana devam eden bir olgudur. İnsandan söz edilen her yerde ve zamanda savaş kavramı bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Kabil’in Habil’i öldürmek için elini uzatmasından itibaren önce bireyler arası, sonra topluluklar arası çatışmalar şeklinde savaşların yaygınlaştığı söylenebilir. Bronzun bir savaş aleti olarak kullanılması, atın evcilleştirilip bir muharebe aracına dönüştürülmesi, ilk savaş arabalarının Mısır ve Mezopotamya’da görülmeye başlanması, fillere savaşta rol verilmesi ve devasa orduların meydanlara çıkması, İskender’in, sonraki dönemlerde Roma’nın efsanevi piyadeleri, ardından Cermenlerin Avrupa’da üstünlük sağlaması örneğinde görüldüğü gibi süvarilerin büyük piyade ordularını alt etmeye başlaması gibi gelişmeler ve sonraki yüzyıllarda elde edilen teknolojik yenilikler, bilhassa kitle imha silahları savaş tarihinin dönüm noktalarıdır. Hangi enstrümanlarla yapılırsa yapılsın insan kadar eski olan savaşın var olmadığı bir zaman, neredeyse hiç yaşanmamıştır. Nihayetinde hemen her neslin savaşla tanıştığını ve bizlerin de dünyanın çeşitli coğrafyalarında yaşanan savaşlara şahit olduğumuz, olmaya devam ettiğimizi söyleyebiliriz