Kokunun insanı geçmişe götüren tuhaf bir yanı vardır: Soğuk kış günlerinin ayazında burnumuza gelen kömür kokusunun ilk kez girdiğimiz bir evde dolaplara konmuş lavantanın içine gizlendiği nevresimi aşıp kendini bize duyuran esansının aktarın önünden geçerken etrafımızı saran baharat kokusunun bilmediğimiz bir sebepten zamanını tam kestiremediğimiz bir eski an'ımıza götürdüğü; halüsinatif kendi derinliğinde boşluk hissi yaratan isim koyulamayan bir duygu verir. Çekilirken güneşi arkamıza aldığımızdan bir kısmı beyaz çıkmış bir çocukluk fotoğrafımıza annemizin vatkalarını düzelterek yürüdüğü bir semt pazarına ailenin yaşlılarından birinin evinde yaptığımız sobanın üzerinde kızartılan ekmek kokusunun mahmurluğumuzu arttırdığı bir kış sabahına götüren kokular... Timurtaş Onan'ın 'İstanbul; İnsanlar Kuş Misali' isimli kitabı insanda o nereden geldiğini bilmediğimiz kokunun etkisini yaratıyor; içinden ne zaman geçtiğimizi hatırlayamadığımız bir anımıza götürüveriyor. Anıların hep sepia siyah beyaz ya da buğulu hatırlandığı filmlerden ziyade çıplak gözle bakıldığında görülebilecek bir canlılıkla görmenin yerini ansızın diğer duyu melekelerine bıraktığı bir fotoğraf kitabı bu.