“Azizim!
Malûmun olsun dünya, kıyamet sahrasının (çölünün) giriş yerinde kurulmuş bir ribat ve ezel ile ebed arasında bulunmuş bir menzildir. Bu menzil, ruhlar âlemi sahrasından kıyamet sahrasına sefer edecek yücelik ve ululuk Hazretleri'nin misafirlerinin uğrağıdır. Onlar bu menzile konarlar. Buradan âhiret azığı tedarik ederler ve nihayetsiz bir seferin tedbiriyle meşgul olurlar. Hikmet-i ilahî gereğince bu misafirlerin ahvali çeşit çeşit, türlü türlüdür. Bazıları surette kavî, manada zayıf, bazıları ise surette zayıf manada kavî yaratılmış, üçüncü bir kısım ise surette ve manada zayıf halk olunmuşlardır. Bu derecelerin hakikatine nihayet yoktur. Ama zahiri hikmeti şu ki; bu sefer yolcularının kuvvet ve zaaflarına göre birbirine yardım etmesidir. Nitekim hadis-i şerifte: “Müminler yapı taşı gibidir ki bazısı bazısını takviye eder” buyrulmuştur. Böyle olduğu gibi imandan nasibi olan herkes din ve dünya hususlarında birbirine yardım etmeli, yekdiğerlerinin yükünü ve bu seferin zahmetini çekmeli. Ve bütün ehl-i imanı bu yardım hususunda "Mü'minler ancak kardeştirler” muktezasınca müsavi bilmelidir...
Surette zayıf manada kavî olanlar dünyanın yaratılışı hakikat ve keyfiyetini anlarlar da, nefes ve emellerini kulluk ve ibadet hukukunun edasına sarf ederler, Allah’ın bütün kullarına karşı bağışlayıcı, şefkatli ve merhametli olurlar, uhrevî sefer yoldaşlarının hukuklarını eda etmeye ihtimam göstermeyi vacip sayarlar. Kardeşlerine hizmet ve şefkat kemerini bellerine bağlarlar. Kendi varlıklarını ihsan ve iyiliklerin güzergâhı yapıp “Mü'minler ancak kardeştirler” esrarını −ehl-i gaflet arasında ölmüş ve unutulmuşken– ihya ederler. Kalp erbabı ve basiret ehli olanlar bu taifeye “fütüvvet ehli” ve Allah’ın bu inâyetlerine mazhar olan şahsı “ahî” tabir ederler.”