Bilinen dünyanın çok öncesinde, tarihin bile başlamaya korktuğu zamanlarda; Dev, karanlık gezegen, Tılmesa’nın gölgesinde yaşayan canlılardan bahsedilir.
Trunklar, Anazlar, Jinler, Elfler, Cüceler, Troller, Goblinler gibi. Bir de adı konulmamış, konulsa bile unutulmaya yüz tutmuş bin bir ırkın ve türün yaşamları, kulaklardan kulaklara aktarılırdı.
Tüm bu kargaşada, yaşamını devam ettirmek isteyen insanlar da bulunurdu;
Bazıları, insan atalarına rağmen; fiziki veya ruhi evrim geçirerek yaşadıkları yere ve zamana uyum sağlamaya çalışmıştı. Bürkütler, Havslar, Educalar ve Harenaelar gibi.
Bazıları da olduğu gibi kalarak; Harndallar, Mennuslar, Kadernler veya Krallık insanları gibi.
Güneşi taklit edip, ışığını çalmak isteyen Argunç adlı gezegen de bu dünyada bir yere sahipti, gecenin karanlığını dağıtan mavi ışıklı, kutsal gezegen Artut da.
"Nereden geliyorsun?" dan ziyade, "Nereye gidiyorsun?" sorusunu sık sık sorduran bu dünyada, hiçbir şey kesin değildi. Her şey yaşadıkça anlaşılır, her zorluk savaştıkça aşılırdı.
Bu kural, herkes için geçerli olan tek şeydi.
İnsan olarak, bir çiftlikte doğup büyüyen biri için de!