PEREST
Ellerini tuttum. `Dans edelim mi?` İnsanın bilmediğinden korkma, farklı olanı uzak tutma içgüdüsü doğada böylesine renk ve çeşitlilik varken büyük bir çelişki değil miydi? Dünya, tüm cinsleri tek bir çatı altında kucaklarken insan, sonu zalimliğe kadar uzanan bu kabulsüzlükten kurtulduğu gün, işte ancak o zaman hayvanların seviyesine erişebilecekti. Kalbimizin henüz taşlaşmadığı o gece, ay ışığı altında, derenin huzur veren sesi eşliğinde uzun uzun dans ettik. Yaratılışımızı kapatmaya gerek duymadan, olduğumuz gibi.
KABUK
Başını kaldırıp avuçlarımın arasına aldım.
Alnına bir öpücük kondurdum. İkimiz de
bu karanlık odada, solup giden hayatlarımıza
ağlarken kar taneleri büyüleyici bir ahenkle,
tıpkı bir pamuk naifliğinde süzülüp yere inemeden
kayboluyorlardı. Biz de öyle değil miydik? Ne
yaparsak yapalım, rüzgârın etkisine karşı
koyamayacak, gökyüzünün karanlık soğuğunda
eriyip gidecektik. Ne bir çocuğun neşesi olabilecekti
beyazımız, ne de eşsiz güzelliğimizle yeryüzündeki
soluk kiri örterken yaşlı bir çifti kendimize hayran
bırakabilecektik.