“Bana Müslümanların ilki olmam emredildi.” (Zümer, 39/12)
Kur’an büyük düşünmeyi öğütler ve öğretir insana. Sığ sularda bocalamak yerine, ummanların sonuna dikerek gözünü, dalmalıdır insan. Kendine Kur’an’ı kılavuz seçen, evet, büyük düşünmeli. Hem değil mi ki Yaradan ödüllerin en büyüğü olan rızayı ve cenneti hayallerin çok üstünde var etmiştir. O hâlde söyler misin sıradanlığın pençesinde ezilmiş bir yaşamla nasıl ulaşılır o zirveler zirvesine? Bu sebeple, bu ayet sana, bana, bize emredildi inan buna! Âlemlerin Rabbine muhatap olman şahittir buna. Büyük düşünmen büyüklüğünün gereğidir. Sen büyüksün Ey İnsan! Kendini alelade, basit, önemsiz sanma, ne olur! Bizi yaratan O en güzel Yaratıcının sana layık gördüğü isimleri hatırla bir kez daha. Halife-i arz (Yeryüzünün yöneticisi), Ahsen-i Takvim (Mana ve madde açısından en güzel biçimde var edilen), Eşref-i mahlûkat (Yaratılmışların en şereflisi), Misal-i musağğar (Kâinatın küçültülmüş örneği) ve daha niceleri. Böylesi büyükken var edenin nazarında, yakışır mı sana büyüklüğünü küfürle, şirkle, zulümle, kibirle lekelemek ve hayvandan da aşağı seviyesine inmek. İhlâs işlenmesi gerekirken mayana, iman kaplaması lazımken ruhunu, salih amel süslemeliyken yaşamını; olur mu pespaye çamurlarda kirlenmek, düşürmek değerini?
Büyük düşünmek öylesine yer etmeli ki duygunda, düşüncende; duaların dahi bu düşünceyle şekillenmeli. Gel istersen kastımızın ne olduğunu öğreten Rabbimizi dinleyelim. “Ve onlar, şöyle derler: Rabbimiz! Eşlerimizi ve çocuklarımızı bize göz aydınlığı kıl ve bizi muttakilere önderler eyle.” (Furkan, 25/74)