“Aha, sen o kaçak çocuksun… Sen, Orhan’sın değil mi?”
“Evet, oyum. Kaçırdılar, ben de kaçtım!”
“Yahu dünya seni konuşuyor. Veliaht ilân edilmişsin. Dünyanın en küçük ama en büyük zenginlerinden biri olmak varken, insan bu geleceği bırakıp da kaçar mı?”
“Zenginlik nedir, biliyor musun sen amca? Zenginlik; işte şu gökyüzü, hava, su, bastığın şu vatan toprağı. Aldığın nefes, annen, baban, ailen, yakınların, arkadaşların, okulun, her şeyden çok da özgürlüğün… Sen hiç memleketinden ayrı düştün mü amca? Memleketinin lodosu, kara yeli, yağmuru, karı, çamuru, yılanı, çıyanı, börtü böceği, elmanın içindeki kurdu için ağladın mı hiç? Özlem nedir bilir misin? Özlem yangını ağlatır insanı. Sonuç olarak sana şunu söyleyeyim; ben, vatanımın bir sümüklü böceğini bile Tahranlı Nadir Bey’in servetine değişmem! Şimdi neden kaçtığımı anladın mı amca?”
“Sen, bacak kadar boyunla, bütün bunları nereden öğrendin?”
“Kitaplardan amca, okuduğum kitaplardan!”