Ben şimdilerde on altıncı asırlardan kalma çini bir pencere alınlığında, tam sağ alt köşeye imza düşürülmüş mavi bir Osmanlı lâlesi neler düşünür, onu merak etmedeyim. Lâle mühürlü, kendi tarihçesinin farkında mı her zaman merak edilebilir bir kâğıdın sathında. Ben. Yani modern zamanların mavi lâleleri kavramakta zorlanan bilinci örselenmiş, ben demekten hoşlanan çocuğu.
Sağ avucumun içinde ters bir lâle, kusursuzluğuyla kem nazarları çağıran Selimiye’nin mazisinde ters huylu bir kadın olmasam da.
Bir sahaf dükkânının derinliğinde ilk sahifesi yitik bir Lâle Risalesi’ni okumaya bir türlü başlayamıyorken ben, yine ben; bir lâledana daldırılmış tek sap lâlenin uyandırdığı aşinalığın sızısında.