Ben ilkokula gittiğim yıllarda öğretmenimiz bize Kelime Defteri tuttururdu.
Alfabetik fihrist formunda, ince uzun bir defterdi bu.
Türkçe dersi sırasında karşılaştığımız yeni bir kelimeyi ve onun anlamını günlük defterimize değil Kelime Defteri’ne yazar, karşı tarafta cümle içinde kullanırdık. Böylece kendimize ait sözlüğümüz oluşurdu.
Şimdi ben de kendi kelimelerimi merak ediyorum ve onları bir araya getirerek cümle içinde kullanmayı deniyorum. Bir tür Kelime Defteri çıkarmak istiyorum kısacası.
Bir de merak ediyorum, acaba fark etmediğim kelimelerim de var mıdır benim? Yoksa hepsinin farkında mıyımdır?
İşte benim Kelime Defteri’m...
Aşk: Ezelden beri aşk olduğu için kelimelerin en başına yazıldı.
İnsaniyet: Her türlü davanın üstünde.
Tabiat: Yarı ölü düştüğüm bahçede yabani bir lâvanta çiçeğini saçlarımın arasına takma arzusunu duyduğumda, beni taşıdığım can hatırına onaracak olanı da tanıdım.
Nergis: Gül devrim, lâle devrim geçti. Şimdi nergis devrimdeyim.
Karadeniz: Karadeniz’in ayrı bir kimliği var. O yüzden Kelime Defteri’nde Deniz’e rağmen Karadeniz var. İçinde Fırtına.
Çay: Çayı yaratan Allah’a hamd olsun. Ya yaratmamış olsaydı!
Yazı: Hayatımın merkezinde duran şey yazıdır, yazarlık değil.
Defter: Bitti. Oysa benim daha çok kelimem kaldı. Su gibi. Ateş gibi.
Nazan Bekiroğlu’nun Kelime Defteri gerçekten bir yazarın defterine yazdığı samimiyetle kaleme alınmış metinlerden oluşuyor.
Denemeler, kurgusal metinlere nispetle yazarın dünyasına daha doğuran girebilme imkânı sunması bakımından edebiyat okurları için çok kıymetlidir. Kelime Defteri de Nazan Bekiroğlu okurları için böyle bir kapı aslında. Bekiroğlu’nun gündelik hayatından tatlı detayları, bilhassa dünyasında yer eden kitapları, yazarları, sevdiği filmleri merak eden okurlar için çok önemli ipuçları taşıyan bir kitap.
Kelime Defteri ne demek?
Bekiroğlu Kelime Defteri’nin ne olduğunu şöyle anlatıyor:
Ben ilkokula gittiğim yıllarda öğretmenimiz bize Kelime Defteri tuttururdu. Alfabetik fihrist formunda, ince uzun bir defterdi bu. Türkçe dersi sırasında karşılaştığımız yeni bir kelimeyi ve onun anlamını günlük defterimize değil Kelime Defteri’ne yazar, karşı tarafta cümle içinde kullanırdık. Böylece kendimize ait sözlüğümüz oluşurdu.
O vakit bana yabancı gelen kelimeler nelerdi? Nelerin anlamını bilir nelerin bilmezdim? Bunu şu an hatırlamıyorum. Kelime Defteri’mi saklamamışım çünkü, zaten varlığını bile unutmuştum. Fakat edebiyat denemelerinden ibaret bu kitaba isim ararken aniden aklıma geldi Kelime Defteri. Demek ben fark etmesem de bir yerlerde kayıtlıymış.
Yazar bu kez kendi kelimelerinin peşine düşüp onlardan adeta bir Nazan Bekiroğlu sözlüğü oluşturuyor. Elbette kelimelerin en başında aşk yazılı ama Bekiroğlu okurlarını tatlı tatlı gülümsetecek, evet farkındayım dedirtecek pek çok kelime var bu defterde. Ezel tanışıklığı, zaman, ân, filbahri, nergis, elbette Karadeniz ve çay…
Dahası yazarın vazgeçemediği Rus klasiklerine ilişkin değerlendirmeleri, Dostoyevski, Tolstoy, Çehov, Andrey Belıy gibi yazarların; Anna Karenina, Madame Bovary, Yevgeni Onegin, Genç Werther gibi roman; Sayad Nova, Ben Hur gibi film kahramanlarının belleğinde bıraktığı izleri takip etmek mümkün Kelime Defteri’nde. Sadece Dünya edebiyatı da değil, Bekiroğlu’nun vazgeçilmezi Nigâr Hanım ve Halide Edip; Divan edebiyatına tutkun yanıyla Fuzuli; Akif’in paltosu, Yakup Kadri’nin “en romanı”, hatırat kitaplarıyla kurduğu ilişki… Kelime Defteri bütün bunların Nazan Bekiroğlu için ne ifade ettiğini o kadar etkili bir biçimde anlatıyor ki adeta yazarın sohbetine ortak olmuş gibi hissediyorsunuz kendinizi.
Kelime Defteri, tek bir cümleyle, bir yazarın gizli evrenin izdüşümü, iç dökümü.