Atatürk'ü bir “kahraman” olarak değil de bir “insan”
olarak düşündünüz mü hiç ?
Atatürk'ün hep “kahraman” olduğunu söylediler bize…
Düşmanları nasıl yendiğini, ulusunu karanlıktan
aydınlığa nasıl çıkardığını, yurdu nasıl kurtardığını,
zaferden zafere nasıl koştuğunu, yurtsever biri olduğunu ve ulusu için
neler yaptığını, her başarıyı kendisine değil de ulusuna mal ettiğini,
dünyaya hükmeden kararlı bir devlet adamı olduğunu anlattılar.
O, bizim için hep ulaşılmaz, hep ayrıcalıklı biriydi.
Oysa O, saydığımız tüm üstün özelliklerinin yanısıra bir “insandı”.
O da bizler gibi; banyo yapan, yemek yiyen, pijama giyen, ağlayan,
üzülen, gülen, sinirlenen, seven birisiydi.
Özgür ruhuyla, bazen ortalardan kaybolmak ister, bir sade vatandaş gibi yaşamanın özlemi ve coşkusuyla, otomobilinden inip hareket etmek üzere olan trene atlar, tramvaya binip Beyoğlu'na çıkar; aklına esti mi türkü söyler, coştu mu zeybek oynar, erleriyle güreş tutar, gece yarısı mutfağa inip aşçısıyla omlet ya da yakınlarının pek sevdiği menemene benzer bir yumurta yemeği yapardı.
Yaklaşık iki yıllık bir çalışmanın ve araştırmanın ürünü olan "Mavinin Atatürk Tonu" kitabımda işte bu anıları derlemeye çalıştım. Bu sayede insanlar Atatürk'ü yalnız Türk İnkılap Tarihi kitaplarında anlatılanlarla sınırlı değil, aynı zamanda bilinmeyen özel hayatı, duygusallığı ve ağladığı zamanları okuma fırsatı bulacaksınız.