Taş ocağı ve mermer faaliyeti başladığında ilk önce toprakla birlikte, orman ve bitki örtüsü ortadan kaldırılır. Yerin morfolojik yapısı bozulur; erozyon hızlanır; tarım alanları zarar görür. Yer altı su sistemi bozulur; patlatmaların etkisiyle heyelanlar ve çökmeler olur. Ocaklardan yayılan toz, çevrede yaşayanları ve bitkileri etkiler. Gürültü ve görüntü kirliliği yaratır. Pasalar, çamur atıkları çevreyi kirletir. En sonunda geriye tehlike yaratan dik uçurumlu, suyla dolan devasa çukurlar bırakılır.
Günümüzde madencilik faaliyetlerine maruz kalan, ‘’doğa’’, iklim değişikliğine karşı savunmasız durumdadır. Doğanın yok edilmesi uluslararası bir suç olmalıdır.
“Çevreye kıyım”, soykırım veya insanlığa karşı suçlarla aynı şekilde ele alınmalıdır.
Doğa hakkı insan hakkından önce gelir. Doğal kaynakların gerçek sahibi halktır.
Orman işçisi Fatma, ormanın güzel olduğunu, özgürlük olduğunu söylüyor. "Bir ağacı kesebilir misin? Kesemezsin! Yaşamak zorundayız; doğamızı, havamızı, suyumuzu, ağacımızı, börtü böceğimizi korumak zorundayız. Onlarla varız biz.
Sermaye odaklı politikaların insana ve doğaya düşmanlığının ulaştığı acımasızlığını, sevgisizliğini, sömürüsünü ve alabildiğine yıkıcılığını tüm çıplaklığıyla ortaya seren bu sözü savunmaktan gayrı gideceğimiz bir yer yok!
Mermer ve taş ocakçılığı bilimsel temelli, fizibilite etütleri tamamlanarak, uygun yerde, gerektiği kadar yapılmalı; blok mermer ihracatı yapılmamalıdır.
Ülkemizde gün geçtikçe artarak devam eden çevresel ve bir halk sağlığı sorunu haline gelen mermer ve taşocağı faaliyetleriyle ilgili bu kitapta morfolojik yapının bozulması, orman, su kaynakları, toprak ve tarım alanlarına etkileri, toprak erozyonu, patlatmaların etkisi, katı atıklar, mermer tozu, mermer çamurunun etkileri, gürültü ve görüntü kirliliği ve önerilerden bahsedilmiştir