<p>Müslümanların tarihi bize göstermiştir ki, ne zaman İslamî Devlet, sahih din adamları vasıtasıyla dini konularda yanlışlar yapıldığında müdahale etmişse, o zaman dini yanlış anlama nisbeti azalmış; Kur'an ve Sünnet'e göre değil kendi rüyalarına göre din oluşturmaya çalışanlar fazla bir varlık gösterememişlerdir.<br /> <br /> Devlet gerçekten dini hakkıyla bilen hocalar vasıtasıyla din yapıyı denetleyebilirse, o zaman ne cahil din adamları kendilerine toplumda yer bulabilir, ne de İslâm'a aykırı faaliyetlerde bulunabilirler! Ama söz konusu hocalar, dini, Kur'an ve Sünnet'e göre değil, iktidarların veya bazı çevrelerin arzuları doğrultusunda anlatmaya çalışırsa, işte o zaman, "yanlış din" veya dinler oluşur.<br /> Bu kural, Türkiye gibi laik bir ülkede geçerli olduğu gibi; adına İslâm Devleti(!) denen fakat alimlerinin Kur'an ve Sünnet'in değil, devlet başkanlarının emirleri doğrultusunda hareket ettikleri devletler için de geçerlidir! Başka bir ifadeyle din, Otorite'nin Kur'an ve Sünnet'e karşı olan olumlu, ya da olumsuz tutumuna göre şekillenir: Otorite, yani Devlet, gerçekten dine sahip çıkıp, onu yetkili hocalarla desteklese, "yanlış din anlayışları" dediğimiz olgu oluşmaz; ya da minimum seviyede olur ki, o da toplumda bir karşılık bulamaz!<br /> <br /> Hemen şunu belirtelim ki, Fetullah denen "yanlış din kurucusu", gösterişli salonlarda hezeyanlarını savururken, Diyanet İşleri Başkanlığı buna müdahale etseydi/edebilseydi, bu örgüt neşvunemâ bulmaz, söner giderdi! Ama heyhat ki heyhat; bütün uğraşlarımıza rağmen bu yapılmadı; bilakis tebcil bile edildi!</p>