Daha önce Büyüyenay kitaplığına katılan iki düşünürün aynı adla farklı zamanlarda kaleme aldıkları Hayy bin Yakzân isimli eserleri okurlarımız hatırlayacaklardır. İbnü'n-Nefîs'in Er-Risâletü'l-Kâmiliyye fi's-Sîreti'n-Nebeviyye (Kâmil'in Peygamberin Hayatına Dair Risalesi) veya bilinen adıyla Fâdıl bin Nâtık (Nâtık oğlu Fâdıl) isimli bu eseri de İbn Sînâ'nın Hayy bin Yakzân'ında öne sürdüğü fikirlere bir reddiye olarak kaleme alınmış felsefȋ bir romandır. Fâdıl bin Nâtık İbn Sînâ'nın eserinden çok İbn Tufeyl'in romanı Hayy bin Yakzân'la parelellik göstermektedir. İbn Tufeyl'in bir adada tek başına var olup büyüyen Hayy bin Yakzân'ına nazire olarak yazıldığı açık olan Fâdıl bin Nâtık'ta Hayy bin Yakzân'ın yerini Kâmil adlı kahraman almakta ve Fâdıl bin Nâtık adlı şahsın ağzından onun ıssız bir adada anasız babasız doğumuyla başlayan ve Hayy'ın hayatına büyük benzerlikler gösteren entelektüel serüveni anlatılmaktadır.
İbn Nefîs'in hikâyesindeki isimler dikkat çekicidir. Anlatıcının adı "Nâtık oğlu Fâdıl"dır. Nâtık güzel konuşan mantıklı olan gibi manalara gelirken "Fâdıl" da faziletli demektir. Hikâyenin kahramanının ismi ise Kâmil'dir. Kâmil fiziken ve zihnen olgunlaşmış insanı temsil eder. Bu eserlerdeki temel iddia bir insanın çevresinin etkisi olmadan da aklen yaratıcıyı ve dini bulabileceğidir. Bu yüzden bu hikâyelerin kahramanları sosyal hayattan tecrit edilmiş bir şekilde bir adada var olurlar. İbnü'n-Nefîs'in eserinde diğerlerinden farklı olarak Kâmil sahip olduğu fıtrî akılla sadece kâinatı ve el değmemiş tabiatı gözlemleyerek varlığın metafizik ilkelerini keşfetmekle kalmaz İslâm peygamberiyle şeriatının zuhurunu ve İbnü'n-Nefîs'in yaşadığı döneme kadarki İslâm tarihini de yine tamamen aklî olarak keşfeder ve bunların da aklen kavranabileceğini iddia eder. Ayrıca ıssız adaya bir yabancının gelişi İbn Tufeyl'in Hayy'ı için akılla ulaşılan hakikatlerin teyidi ve tamamlanması anlamını taşırken Kâmil için yalnızca bir insan toplumunun varlığından haberdar olması anlamını taşımaktadır. Öte yandan Hayy'ın şeriat ve nübüvvet gibi kavramlara ulaşması bu yabancı sayesinde mümkün olurken Kâmil bunları ve ayrıntılarını kendi kendine keşfetmiştir. Onun bir dinin ancak bir toplum içinde gelişebileceğini anlaması ise başka insanların varlığını öğrenmesiyle mümkün olmuştur. Eserin kahramanı Kâmil bu risâle boyunca bize insanın fıtrî aklıyla metafizik gerçeklere ana hatlarıyla ulaşabileceğini ve yine bu akılla şeriat ve peygamberliğin gerekliliğinin tesbit edilebileceğini tefekkürün izlerini sürerek anlatmaktadır.