İlk vakıf, Hz İbrahim (as) zamanında kurulmuştur. Hz İbrahim (as) kendisini ziyaret ve imtihan için gelen meleklere, “Allah’ı zikredin size sürülerimi vereyim.” demiştir. Gerçekten meleklerin Allah’ı zikretmeleri, sonucunda onlara sürülerini bağışlamıştır. Daha sonra melekler, “Biz meleğiz, sürüleri istemeyiz.” deyince, Hz. İbrahim (as); “Ben Allah’ın haliliyim, verdiğim sürüyü geri almam” dedi. Bunun üzerine Cenab-ı Hak kendisine bu malları vakfetmesini vahiy eyledi ve Hz. İbrahim (as) sürülerini vakfetti.
İslam’da ilk vakıf Sevgili Peygamber Efendimiz tarafından kurulmuştur. Aleyhissalatu Vesselam Efendimiz sahibi olduğu önce hurmalıkları ve sonra da Medine Çarşısı’nı ümmete vakfetmesiyle vakıf müessesesi başlamış oldu.
İslam tarihi bilhassa, Selçuklu ve Osmanlı devletleri dönemi, vakıf medeniyetimizin zirve yaptığı eşi bulunmaz, zarafet, muhabbet ve hizmet örnekleri ile doludur. Hatta bu uygulamaları İslam ekonomik sistem anlayışının sosyal güvenlik kurumları vakıflardır diye adlandırabiliriz.
İnsan öldükten sonra amel defteri kapanır. Ancak sadakai cariye, istifade edilen bir ilim ve hayırlı bir evlat bırakan kişinin defteri kapanmaz. İşte sadakai cariye (hayırlı devam eden bir iyilik) bırakmayı Müslümanlar çok önemsemişler ve öldükten sonra amel defterinin kapanmaması için bir vakıf eseri bırakmaya gayret etmişlerdir.