İlk tasavvufî eserlerinin tedvin edilmeye başlandığı kavramların kullanılıp yaygınlaştığı hicrî III. yüzyıl mutasavvıflarından olan Ebû Saîd el-Harrâz'ı (öl. 286/899) ve erken dönem tasavvufunun özelliklerini gözler önüne seren eserlerini siz değerli okuyucularımızla buluşturuyoruz. Burada Harrâz'a ait tercümesini yaptığımız beş adet el yazması risale Kastamonu Yazma Eser Kütüphanesi'nde yer almaktadır. Hicrî III. yüzyılda marifetin ve muhabbetin zühdün içine katıldığı yeni yapılanmalar tasavvufun temeline yerleşmiştir. Ebû Saîd el-Harrâz da bu geleneğin bir temsilcisidir. Harrâz'ın tasavvufî temel kavram ve makamlara dair görüşlerini sunduğumuz eserlerinde bu hususu ayrıntılı olarak görmekteyiz. Eserlerde tüm kavram ve makamlara fena ve beka çerçevesinden bakıldığını; hepsinin insanı fenaya oradan da bekaya ulaştıran bir merhale olarak görülüp değerlendirildiğini anlamaktayız. Bekayı insan-ı kâmilin erişeceği son nokta olarak nitelendiren Harrâz velâyetin ve marifetin de bâki olduğunu söylemektedir. Bunun yanı sıra Harrâz fena ve bekâyı bilcümle makam ve hallerin özü olarak görmektedir. Kurbiyet makamlarını kendine has bir sınıflandırma yaparak anlatan Harrâz eserlerinde baştan sona fenâ ve bekâ anlayışını işlemektedir. Allah'a yakınlığın sonu olmadığını belirten Harrâz kurbiyetin ziyadeleşeceğini ancak kulun varacağı son noktanın "bekâbillah" mertebesi olduğunu ve bu mertebede Allah'ın yerleştirdiği seçkin kullardan başkasının devamlı kalamayacağını belirtmektedir. |