Sûfiler ahireti yeryüzüne taşıyarak mebde ile mead arasında hayatın anlamını yeni bir gözle yorumlamışlardır. Bu yorumda ahiret varılacak bir yer olmaktan çıkararak insan hayatını mânâlı kılan 'hayatın mânâ derinliğine' döner. Bu nedenle insanın Allah ile karşılaşmayı ötelemesi manasızdır ve gaflettir. Mebde ile mead arasında hayatın bütünlüğünü fark etmek tasavvufun maksadıdır. Rabıta-i mevt yani ölümü düşünmek tam da bu demektir. Hayatın anlamı böyle idrak edileceği gibi dinin maksadını teşkil eden 'ihsan (Allah'ı görür gibi ibadet etmek-yaşamak)'' da bu şekilde tahakkuk eder: Allah'ı görür gibi yaşamak ve her an O'nun huzurunda bulunduğunu bilmek!.. İnsan olmanın sorumluluğu da hazzı da bu idrakte ortaya çıkar. Tasavvuf bazı düşüncelerini 'meczub' diliyle anlatır. Hoca ahiret hayatı ve kabirdeki sualden söz ederken meczup şöyle demiş: 'Allah bize tek bir soru soracaktır: Ben seninleydim sen kiminleydin?' Tasavvuf Allah'ın her an insanla olduğunu bilerek beraberliğin farkına varmak demektir. Elinizdeki kitap İbnü'l-Arabî'nin Fütûhât-ı Mekkiyye'sinin ikinci cildinde yer alan 28-29. Kısımlar ile 61-67. bölümleri muhteva etmektedir.