Hayatımızın elbette bir sonu vardır, ancak bu hayata ne kadar sevgi sığdırırsak o kadar anlam bulmuş oluruz. İşte Ahmet Yağcı’nın yazdığı bu kısa öyküler, bize bu yolculukta eşlik ediyor.
Düşünsenize bir kar tanesinin ömrü ne kadar kısa! Oysa ne kadar beyaz, pürüzsüz ve saf. Tam olmak isteyeceğiniz gibi. Ömrünün bu denli kısa olacağını bile bile var olmaktan hiç çekinmez kar taneleri. Kısa da olsa mükemmel olmak ve bununla gurur duymak yeter. İstemsizce camda aşağıya doğru kayan su damlasına takılıyor gözlerim. Bir yerlerde hali hazırda akan bir insan ömrü gibi, farkında olmadan. Keşke insan kendini dışarıdan izleyebilse bir şekilde. Akan ömrünün camda bıraktığı izleri takip edip farkına varabilse bir son olduğunun. Evet, bir “son”. Filmlerdeki gibi tekrar başa sarıp izleyemeyeceğini acıyla fark edeceği kadar yakın bir son. Hiç gelmeyeceğini düşündüğümüz, aklımıza geldiğinde korkup düşünmek istemediğimiz, hep ertelediğimiz bir son. Tıpkı bu trenin varacağı istasyon gibi orada bekliyor bizleri. Hepimizin hayatları aslında böyle bir yolculuk değil mi indiğimiz istasyonları farklı olan? Ama hep bir son istasyon orada bekliyor.